Blog

21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye'nin 9 Ana Hedefi

Genel Yazılar

21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye'nin 9 Ana Hedefi

Hasan Ersel tarafından Referans gazetesinin 22 Eylül tarihli sayısında yayınlanan “Türkiye Dünya Gelişmişlik Liginde 2.Kümeye Nasıl Çıkabilir” yazısını tüm okuyucularımızın dikkatine sunuyorum. Türkiye’nin son yıllarda yaptığı bunca ilerlemeye rağmen  Dünya Gelişmişlik Liginde hala 3. kümede bulunduğunu üzüntü ile okudum. . Aynı ligde Çin’in de bulunması birazcık da olsa içimi ferahlatmakla beraber önümüzde halen uzun ve zorluklarla dolu bir yolun da olduğunu da görüyorum. Yine aynı yazıda OECD’in yayınladığı “2010 Türkiye İktisadi Raporunda” Türkiye İkinci Kümeye Çıkamaz mı? diye soruluyor ve OECD kendi görüşlerini belirtiyor.
Müsadenizle uzun yıllar endüstride çalışmakta olan bir kişi olarak, 21.Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye’nin Hedefleri konusunda aşağıdaki notu hazırladım. Türkiye’nin 9 Ana Hedefinin başına önümüzdeki Beş Yıl Sonunda  İhracatı Sürdürebilir olarak 225 Milyar Dolara, 2023 yılında da 500 Milyar Dolara çıkartabilmesini, koydum. İnanıyorum ki, 2023 yılında 500 milyar Dolar Dış Ticaret Gelirini sürdürebilir olarak çıkartabildiği takdirde Ülkemizin 21. Yüzyılın İlk çeyreğini çok başarılı olarak tamamlayabilecektir. Çünkü 500 milyar dolar Dış Gelir hedefi ülke olarak topyekun odaklanmayı, olağan üstü çabayı, çalışkanlığı, erdemliliği, hakça paylaşmayı, ben yerine biz demeyi, herkesi dahil etmeyi, bireysel çıkarları bir kenara koymayı, hoşgörüyü, saygıyı, öğrenmeyi, yaratıcılığı ister istemez zorunlu kılmaktadır.
Tükiye içindeki tüm enerjinin, tartışmanın, çalışmanın ana eksenini 2023 yılında 500 Milyar Dolar sürdürebilir Dış Gelir oluşturmalıdır. 2023 e kadar 13  yıl bulunmaktadır. 12-13 yıl içinde inanılmazı gerçekleştirmek mümkündür. Tartışmalar, müzakereler, konuşmalar,Çalışmalar, projeler, yazılar, konferanslar bu hedefin niçin tutturulamayacağına değil, Neleri, Hangi Öncelikle gerçekleştirdiğimiz takdirde bu hedefi tutturmamızın mümkün olabileceği üzerine yoğunlaşması gerekmektedir. Başta Üniversiteler, Orta ve İlk Öğretim Kurumları, medya olmak üzere herkes, her kurum ve kuruluş 9 Ana Ülke Hedefinin gerçekleştirilmesinde Ne gibi bir Rol alacağının üzerine Odaklanması gerekmektedir.
2023 yılında 500 Milyar Dolar Sürdürebilir Dış Gelir Ana Hedefi ile birlikte “21. yüzyılın ilk çeğreğinde Türkiye’nin Ana Hedefleri” başlıklı 9 Ana Hedefi Başlıklar halinde sunuyorum. Okuyucularımız içersinden katkıda bulunmak isteyenleri, katkıları için davet ediyorum.
21. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE TÜRKİYE’NİN 9 ANA HEDEFİ
1. Önümüzdeki 5 Yıl Sonunda Dış Geliri Sürdürebilir Olarak 225 Milyar $’a, 2023’e Kadar 500 Milyar $’a Ulaştırmak; Girişimcilik Ruhunu Pekiştirmek, Bunun için:
2. Ar-Ge ve Teknolojide Çağı Yakalamak
3. Pazarlama, Marka Oluşturma, Satış, Satış Sonrası ve Hizmetin Yönetiminde;
Üretim ve Hizmet Süreçlerinde; [QCD (Kalite-Maliyet-Teslimat), Yenilik, Satış Sonrası Hizmetler]
Dünya Çapında Tedarik Zincirinin Yönetiminde;
Yalın Tasarım ve Ürün Yönetiminde;
İnsan Kaynaklarımızı Sürekli  Geliştirmekte, Başarımızı En Üst Seviyeye Çıkartmak
4. AB ve Doğu Avrupa’nın; Orta Doğu, Balkanlar, Afrika ve Batı Yarı Kürenin İhracat Üssü Olmak
5. Her bir bireyin İnsanca, Barış ve Mutluluk İçinde Yaşaması İçin Refahını ve Refah Umudunu Yaygınlaştırmak
6. İç ve Dış Güvenliği, Huzuru Sağlamak; Komşularla “Sıfır” Sorun için çaba göstermek
7. Gelişim/Eğitimde (özellikle, matematik ve fen bilimlerinde) En Başarılı Ülkeler Arasına Girmek
8. “Erdemliliği”, Hukukun Üstünlüğünü, İyi Yönetişimi ve Demokrasiyi Hayatımızın Parçası Haline Getirmek
9. Her Türlü Altyapıyı Tamamlamak
YALÇIN İPBÜKEN
Yönetim Kurulu Başkanı
Yalın Enstitü Derneği

 


HASAN ERSEL                                                                                 22.09.2010
Referans Gazetesi
Türkiye dünya gelişmişlik liginde 2. kümeye nasıl çıkabilir?
Ülkelerin çeşitli gelişmişlik göstergelerine göre yapılan sınıflandırmalarda (Dünya Bankası, FTSE, Dünya Ekonomik Forumu) Türkiye üçüncü kümede yer alıyor. Birinci kümede gelişmiş ülkeler, ikinci kümede bu ülkelere yaklaşmaya başlayan ülkeler; Tayvan, Macaristan, Polonya var. Üçüncü küme orta gelirli diğer ülkelerden oluşuyor: Mısır, Tunus, Çin ve Türkiye görebildiğim sınıflandırmaların hemen hepsinde bu kümede.
Türkiye ikinci kümeye çıkamaz mı? OECD’nin 2010 Türkiye İktisadi Raporu (OECD Economic Surveys-Turkey, Paris: OECD Publication, September 2010) bu soruyu olumlu bir biçimde, “Türkiye neleri yaparsa ikinci lige çıkabilir?” diye sormuş. Bu soruyu yanıtlamak için izlenen yaklaşım şu: İkinci kümede yer alan ülkeleri, üçüncü kümede olanlardan ayırt eden en önemli özelliğin küresel mali sistemden yararlanma olanakları olduğu gözlemi yapılmış. İkinci kümede yer alan ülkeler daha uzun ve daha uygun vade vs. koşullarıyla kaynak temin edebiliyorlar. Bunu yapabilmelerini sağlayan da söz konusu ülkelerin, siyasal, toplumsal ve iktisadi olarak ulaştıkları düzeyin, derecelendirme kuruluşlarının onları ‘yatırım yapılabilir’ olarak değerlendirmelerini sağlaması. Bu, Türkiye için son derece önemli. Çünkü cari açık veriyoruz. Yani büyüyebilmek için başkalarının tasarrufunu çekmemiz gerekiyor.
OECD çalışması konuya bu açıdan yaklaşmış. Çalışmada önce derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’yi değerlendirirken olumlu ya da olumsuz neleri vurguladıkları etraflı bir biçimde incelenmiş. Daha sonra, Türkiye ve benzeri ülkeleri içeren bir model çerçevesinde derecelendirmeyle ülkelerin konumunu tanımlamada başvurulan temel değişkenler arasında ilişki olup olmadığına bakılmış. Ulaşılan sonuç istatistiksel açıdan doyurucu bulunmuş. Temel bulgular şöyle (sf. 74-5): Yasaların üstünlüğü, hükümetin etkinlik derecesi ve yolsuzluğa karşı önlemlerden oluşan ‘kurumsal etkililik’ en önemli değişken olarak ortaya çıkmış. İkinci önemli değişken, ‘siyasal istikrar’. Bunları kişi başına GSYH, kamu maliyesinin performansı (örneğin borç/GSYH oranı) ve parasal istikrar izliyor. Bir de Avrupa Birliği (AB) üyesi olup olmamanın fark yarattığı gözlenmiş. Tabii bir de ülkeye özgü etkiler var.
Geçmişte AB üyeliği bir ülke için önemli avantaj sağlamıştı. Son olayların bu avantajı silmesini doğrusu beklemiyorum. Ama ileride bu çalışma yapılırsa, AB üyeliği değişkeninin etkisinin biraz daha az, ülkeye özgü etkinin ise biraz daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Türkiye’ye ilişkin sonuçlar bu genel modele uygun çıkmış. Ülkeye özgü etkinin katsayısı beklendiği gibi negatif çıkmış. Yani Türkiye’nin derecelendirme notu, temel değişkenlerin verdiğinden biraz daha düşük oluyormuş. Ancak, çalışmada bunun abartıldığı kadar önemli olmadığı belirtiliyor. Bu düzeltme yapılsa bile Türkiye ‘yatırım yapılabilir’ notuna ulaşamıyor. OECD raporu, bu noktadan sonra Türkiye’nin nelere dikkat etmesi gerektiği üzerinde duruyor. Ulaşılan sonuçlar şöyle:
1. Türkiye’nin büyüme hızını yükseltmesi gerekli.
2. Kurumsal etkililik açısından, Türkiye’nin sağladığı gelişme, uluslararası ölçekte değerlendirildiğinde yeterli olmaktan çok uzak. Kurumsal iyileştirmeye ağırlık ve hız verilmesi şart.
3. Türkiye, benzer ülkelere oranla, siyasal açıdan daha istikrarsız bir ülke görünümünde. Bunun düzelmesi lazım.
4. Türkiye’de kamu maliyesinin durumunda önemli iyileşme olduğu açık. Ancak yolun sonuna gelinmiş değil. Türkiye’nin daha yapması gereken ve yapabileceği şeyler var.
5. Kamu kurumlarında mali saydamlığın arttırılması gerekiyor.
OECD raporu bu çerçeve içinde Türkiye’de üç konunun öneminin altını çiziyor. Bunlardan ilki maliye politikasının öngörülebilirliği (bu bağlamda mali kural), para politikasının etkililiği (bu bağlamda enflasyon hedeflemesi) ve mali sistemin sağlamlığı. Aklıma bir soru takılıyor. OECD raporu Türkiye’nin küme atlamayı ‘gerçekten’ istediği varsayımı üzerine kurulmuş. Öyle mi acaba?

Yorum Yaz

Apple Servisi Beylikdüzü Apple Servisi