Küçük Tesadüfler İnsanın Hayatını Değiştirebiliyor
31 Ağustos 2018 2022-02-21 14:08Küçük Tesadüfler İnsanın Hayatını Değiştirebiliyor
Küçük Tesadüfler İnsanın Hayatını Değiştirebiliyor
Aykut Uyanıklar’ın kendi kaleminden yazdığı hayat hikâyesinde yer alan aktörlerden birisi olduğum ve Aykut’un sıra dışı hikâyesini yazmasını istediğim için yazının başındaki bu girişi kendime ayırmış oldum. 1970 yıllarındaki Bursa’yı biraz da olsa tanıtmayı arzu ediyorum.
Türkiye’nin ilk seri üretim yapan Otomobil Fabrikası Tofaş’ın kurulmasına Fiat ile Koç Holding 1968 yılında anlaşmış, yer arayışına başlanmıştı. Çeşitli aday bölgeler arasında Bursa tercih edilmişti. Bursa’nın ve Demirtaş’ın seçilmesinde birçok faktör rol oynamıştı. O sıradaki Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı rahmetli Abdi Biçen’in bu tercihte çok önemli rolü oldu. Demirtaşlı köylülerden arazi satın alınmasındaki rolü önemlidir. Tofaş arazisi olarak seçilen alan her yıl yağmurlarla bir bataklık haline dönüştüğü için tarıma pek elverişli değildi. Demirtaş köylülerinden bu arazinin satın alınması zor olmamıştı.
Bursa’da göreve başlamadan önce Amerikalıların Ankara’daki İşyerinde Personel Müdürü olarak unvanı ile göreve başladım. İtalyanca ve Fransızca bilmemek büyük bir eksiklikti. Ancak eksikliğimin en büyüğü hayatımda hiç fabrika görmemiş ve bir fabrikanın içinin nasıl olabileceğini dahi bilmiyor oluşumdu. Böyle büyük bir kısıt, enerji, arzu ve korku ile işe başladım.
Eşim ve çocuklarım mayıs sonuna kadar Ankara’da kaldılar. Ben de Yeşil Bursa Otelinde kalmaya başladım. Yeşil Bursa Oteli Bursa’nın merkezdeki, eski, klasik otellerinden birisi idi.
Eşim ancak ilk çocuğumuzun okulu bittiğinde Bursa’ya taşınma imkânı buldu. Bursa’daki ilk evimiz Sırameşeler’de Kardeşler apartmanında idi. Apartmanımız o zamanki daracık İzmir yolunun üzerinde idi. Sırameşeler semti ile Çekirge’ye giderken Karagöz Hacivat heykelinin bulunduğu bütün bölge şimdi binaların istilasın uğradı. 1970 yıllarında bu böyle yemyeşil meyve bahçeleri ile dolu bir dünya cenneti idi. Çocuklar bölgede tam manası ile çocukluklarını yaşayabildiler. Hayat hikâyesini kendisinin anlatacağı Aykut Uyanıklar oğlum Aliden bir veya iki yaş küçüktür. Tam karşımızdaki apartmanlarda oturuyorlardı. Zannederim Merinos evlerinde idi.
Aykut’un hikayesi:
İlkokulda önce Ali, sonra da sizinle tanıştım. Biz şanslı çocuklardık, sokakta oynayabildik ve bulunduğumuz yer o zamanlarda çok doğaldı. Tarlalar, bahçeler arasında büyüdük ve civarda kendi başımıza rahatça dolaşabiliyorduk.
Benim basketbol ile ilk tanışmam sizin sayenizde oldu. Tofaş SAS ilk kurulduğunda ben on iki yaşındaydım. Sanırım takım birinci lige çıktığında bizim mahalleye yakın, sporcuların kaldığı bir bekar lojmanı inşa edildi. Bize yakın olduğu için Ali ile oraya giderdik. Önce basketbolu tanıdım ve sonra maçlara gitmeye başladık. Fakat bence en önemlisi, sizin bize o lojmanda duvarlarda asılı olan metal potalardan birini vermenizdi. O pota zaman içinde çok yer değiştirdi fakat ilk yeri sizin Kardeşler Apartmanının arka bahçesindeki armut ağacıydı. Bir şekilde o potayı oraya astık. Siz de hatırlarsınız; gelip giderken bir iki şut atar, nasıl atılması gerektiğini bize gösterir, sonra Ali’yi çembere sıçratırdınız. Biz de aramızda maç yapmaya başlardık, böylelikle futbol maçlarımızın yerini basketbol maçları almıştı. Hiç unutmuyorum, stadyumun arkasında kurulan potalarda bir gün Hayri Abi, Tofaş’ın alt yapısından sporcular ile birlikteydi ve aralarında maç yapmışlardı. Ali benim de oynadığımı söyleyince Hayri Abi bana maça katılmayı teklif etti. Böylece Tofaş altyapı ve basketbol hayatım başlamış oldu.
Sonraki basketbol kronolojim:
- Hayri Abi antrenörlüğünde Tofaş minik ve yıldız takımı.
- Tofaş’tan OYAK Renault’a Hayri Abi ile geçiş
- Necmi Ton antrenörlüğünde yıldız takım kaptanlığı ve bu takımla Türkiye dördüncülüğü (1979). Önceki sene Ali’nin de oynadığı Tofaş takımı Türkiye şampiyonu olmuştu.
- Sonra genç takım kaptanlığı yaptım ve A takımda oynamaya devam ettim.
Üniversiteyi Almanya’da okumak için dil okuluna kayıt işlemlerimi yaptırdım. Almanya’ya gidişimden kısa bir süre sonra ailede maddi ve manevi problemlerin oluşmaya başlaması ile dönmek zorunda kaldım. Bir süre sonra annem ve babam ayrılınca ailenin küçük babası oldum. Basketbol oynamak istiyordum fakat aynı zamanda askere de gidemezdim. Bu nedenlerden ötürü okumalıydım ve İstanbul Spor Akademisi’nin yetenek sınavlarına katıldım, sınavı basketbol sayesinde kazandım. Bir yıl orada okudum. Bu sırada OYAK Renault’tan Necmi Abi ile konuşarak okul nedeniyle ayrılmam gerektiğini anlattım. Zaten özel durumumdan haberdar olduğu için yardımını esirgemedi. Kısa bir süre Paşabahçe’de oynayıp lojmanlarında kaldım. Sonrasında annemin ve kardeşlerimin Bursa’da olmasından ötürü Bursa’ya dönmek zorundaydım. Neyse ki sene sonu not ortalamam yeterli oldu ve Bursa Uludağ Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptım, tam bu sırada “Basketbol mu? İş mi?” ikilemi ile boğuşuyordum. Çünkü tekrar OYAK Renault’a dönersem sabah akşam antrenman yapmam gerekecekti, o seviyede oynamam başka şekilde mümkün değildi. Fakat aynı zamanda ailem için para kazanmak zorundaydım ve o zamanlar kazandığım yeterli değildi. Sonra Tofaş’ta oynayan rahmetli Cevat Abi (Nurlar içinde yatsın), Cihangir Abi gibi rol modellerimin hayatlarına baktım. Onlar kadar başarılı olsam dahi aktif sporcu yaşamı erken sonlanıyor. O başarıya ulaşmak için yalnızca basketbola konsantre olmak gerektiğinden ötürü de aktif sporu bırakınca iş imkanlarınız kısıtlanıyor (sonrası için antrenörlük gibi birkaç seçenek var sadece). Bu durumu göz önünde bulundurarak kararımı verdim ve Necmi Abi (Ton) ile fikrimi paylaştım. Verdiğim kararı mantıklı bulup kayınbiraderi ile iplik ticareti yaptığı firmada bana iş teklif etti. Kendi sattığım miktardan prim alacağım şekilde anlaştık. Aynı zamanda Bursa Amatör Kümede oynayan Merinos Spor ile antrenmanların tamamına katılmadan oynamak şartı ile anlaşarak kendime bir ek gelir kapısı oluşturdum. Bu süre zarfında okulu en az devamla idare ettim. Hatta bu arada Renault alt takım antrenörlüğü bile yaptım. Bu işleri yaparken ailenin babası rolüm devam ediyordu ve artık annem ve kardeşlerimle bir düzen oturtmaya başlamıştık. Ayrıca Bursa Kültürpark’ta açık hava tiyatrosunun açılacağı yazda oradaki büfeyi işletmek başka bir gelir kapısı ve tecrübe oldu.
Üniversiteyi, stajımı bırakarak bir yıl daha uzattım ve sonrasında kısa dönem askerlik yaptım. Askerde Çanakkale Jandarma Gücünde oynadım. Askere gitmeden önce Anadolu Lisesinde antrenman yapmam sayesinde ilk eşimle tanıştım. Kendisi de Tofaş ve Anadolu Lisesi Kız Takımında oynuyordu. Bu süre içerisinde ailesiyle de tanışmıştım ve zaman zaman birlikte vakit geçiriyorduk. Askere gitmeden önce ilk eşimin babası Volkan Bey, kardeşi ile birlikte çalıştığı otomotiv sektöründen bahsetti. İşleri ayırma noktasına geldiklerini ve kısa bir süre daha çalışıp güneye yerleşmek istediğini belirterek askerden dönünce orada çalışmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Tekliften Necmi Abi’ye bahsettiğimde benim için iyi olacağını belirtti. Bunun üzerine tekrar Volkan Bey’e, kızı ile olan ilişkimizi iş dışında tutmamız gerektiğini belirterek, teklifini kabul ettiğimi belirttim. Askerden dönünce 1988 senesinde işe başladım ve bir yıl sonra Sibel ile evlendik. Sibel’in annesi İsveçliydi ve Sibel yedi yaşında Türkiye’ye gelmişti. Evliliğimizin son iki yılını Sibel İsveç’te geçirdi, ben ise Türkiye’de geçirdim. İki ülke arasında seyahat ederek sürekli görüşüyorduk fakat aynı ülkede kalamayacağımızı anlayınca on altı yıl sonra boşandık. Hala görüşmeye devam ediyoruz. Volkan Bey ile iki yıl birlikte çalıştıktan sonra kendisine bir tekne yaptırdık. 1990 senesinde tekne ile Mudanya’dan Datça’ya doğru yola çıktı ve oraya yerleşti. Firmada ortaklığımız devam ediyor ve Datça’da evlerimiz altı üstlü durumda.
Alpin’de iş hayatıma devam ederken 1992 yılında Tofaş’tan iş alarak otomotive sektöründe plastik enjeksiyon işine başladım. Ancak hızlı büyümem gerektiğini fark edince Volkan Bey’in kardeşi Alpaslan Abi’ye bir fizibilite hazırlayarak teklif ettiğim ortaklığı kabul ettirebildim. Böylece iki kardeşi tekrar bir araya getirmiştim. Verimli ve keyifli süren ortaklığımız süresince firma sayısını ikiye çıkarmıştık. 1999 yılında firmalardan birini İtalyanlara ve diğerini Amerikan PPG’ye satıp Alpin olarak devam ettik. Sonrasında 2001 yılında inşaat mühendisi olan çocukluk arkadaşımla, genelde bankalara ve kurumsal firmalara çalışarak, inşaat projeleri gerçekleştirdik. On yıl kadar devam eden faaliyetlerimiz arkadaşımın sağlık sorunları nedeniyle sona erdi. Erkek kardeşimle 1996 yılında kurduğumuz sigorta ve emlak şirketinde çalışmaya hala devam ediyoruz.
Arkadaşlarımdan biriyle uzun bir süredir hizmet sektöründe iş yapmayı düşünüyorduk. Sizin de gelmiş olduğunuz arsanın 2011 yılında ihaleye açıldığını haber veren arkadaşım (Altın Ceylan’ın ortağı Çetin Ceylan) ile kolları sıvadık. 85 dönüm büyüklüğünde olan bu arazide önce olması gereken fonksiyonları geliştirip İstanbul’dan uluslararası bir mimar seçtik ve konsept projeyi oluşturduk. Böylece Podyumpark projesini hayata geçirmiş olduk. İçerisinde bulunan tenis kulübü de profesyonel olarak yapamadığım spora hizmet açısından benim için ayrı bir manevi değer taşımakta.
2008 yılında ikinci eşim ile Antarktika’da evlendik. Sekiz yaşında bir oğlum var ve ailemle çok keyifli bir yaşam sürüyorum, bunun için her fırsatta Tanrı’ya şükrediyorum.
Bu yoğun tempo içinde hem aileme hem de tenis, kayak, motosiklet, yelken hobileri ile kendime vakit ayırıyorum. Yelkende Türkiye’de düzenlenen yarışlarda önemli dereceler alan bir takımın bir parçası oldum. Motosiklet ile bütün Avrupa’yı, İskandinavya ülkelerini ve en kuzeyi Nordkapp’i kapsayan çok güzel uzun geziler yaptım. Bunları da “Sürekli çalıştın mı?” sorusuna kısa cevap olsun diye belirtiyorum. Ayrıntıları çok uzun olur, bir dahaki sefere bir araya geldiğimizde ilginizi çekerse konuşuruz.
Siz hayatıma dokunarak bana basketbolu sevdirdiniz; basketbol, hayatımın çok yerinde bana çok şey kazandırdı. En zor günlerimde kazanç kapım oldu. Necmi Abi ile tanışmama ve gerçek anlamda ilk iş hayatıma başlamama vesile oldu. İlk eşimle tanışmam, otomotiv işine girmem basketbol sayesinde oldu. Askerliğimi basketbol oynayarak rahat bir şekilde yaptım. Çok iyi bir sosyal çevrem oldu. Benim hayatıma basketbol ile dokundunuz, iyi ki dokunmuşsunuz, iyi ki sizi tanımışım.
Sırameşeler ’deki evimizin önünde bulunan bir ağaca basketbol potası taktırdım. Eve geldikçe ve vakit buldukça hem oğlum Ali’yi ve hem de mahalle arkadaşlarını ve bu arada Aykut’ta basketbol çalışmaya başladı ve zaman içinde Aykut iyi bir basketbolcu oldu ve Renault takımına girdi. Liseden sonra İstanbul Beden Eğitimi ve Spor Akademisini bitirdi. Hayatı basketbol etrafında şekillendi ve kendisinin bundan sonra anlattığı hayat hikayesine evrildi.
Gerek kendi yaşamımda gerekse Aykut’un yaşadıklarından da anlaşılacağı üzere yaşam, inişleriyle çıkışlarıyla tam olarak yaşanması gereken bir süreç. İnsan olarak bize düşen anı yaşayarak gerekli olanı gerçekleştirmek ve her zaman ümitli olmaktan vazgeçmemek. İyi niyetle ve çok isteyerek yapmaya çalıştıklarınızın karşılığı mutlaka, bir şekilde size geri dönüyor. Umudu ve ümidi hiçbir şekilde kesmemek gerekiyor.